31 Ocak 2021

Uğur Cumaoğlu’nun Vertigo Etkisi Kitabından

ile izdiham
Gerçekliğin Kurgusu, Kurgunun Gerçekliği

İnsan, anlamdır ve gördükleriyle kendi anlamını inşa edebilen yegâne varlıktır. İnsan göze tâbidir. Gördükleri, kişinin yaşantısıyla birleştiğinde, zihinde oluşan resim insanın ufkunun ve anlam inşa etme görevinin en önemli görüntüsü haline gelir. Görsellik, bir vicdana tâbi olmak zorundadır. Bu zorunluluk, anlamı inşa eden gerçekliğin vazgeçilmez kaidesidir; çünkü gerçeklik, tüm gözleri kuşatan hakikatin kendisidir.

Bu gerçekliğe bağlı olarak bir kurmaca oluşturmak istediğimizde, karşımıza Belkıs’ın tahtı da gelebilir, bu tahtın bir benzeri de. Kurmaca gerçekliği taklit ettiği için bu gerçekliğe en çok benzeyen biçim, anlam dünyamızda bize sıçrama yaptıracak biçim olur. İzlediğimiz tüm kurmacalar aracılığıyla hayatın gerçekliğine dokunmaya çalışsak da, tüm kurmacalar gerçekliğin gölgesinde kalmaktan kurtulamaz.

İnsanın ürettiği her şey gerçekliğin kurgusu üzerinden ve taklit edilerek şekillendirilir. Örneğin bir edebi eserde kurgunun nasıl gerçekleşeceği tamamen yazarına bağıdır. Zamanın başlangıcı ve akışı, olayların aktarımı, kahramanların karakteri ve eserdeki rolü, mekânların tasviri gibi tüm elemanlar yazarın zihninde, onun gerçeklik algısı ile birleşerek yapıta dönüşür. O kurmaca içerisinde oluşturulmaya çalışılan dünya, haberdar olmadığımız gerçeklik algısının da kapılarını bize açar. Edebiyattan resme, müzikten mimariye, heykelcilikten tiyatroya kadar tüm etkinlikler, gerçekliği anlamlandırıp taklit etme ve onu özgün bir üslup ile açıklama faaliyetlerine örnektir.

 Bazen bize çok masum görünen sanatsal faaliyetler, hiç fark etmediğimiz şekillerde karşımıza çıkıp içinden çıkmayacağımız önyargıların müsebbibi olabilir. Aksine bazen de hiç görmek istemediğimiz ön kabullenimlerin tel örgüleriyle çevrili zihnimizi, aklımızı ve ruhumuzu bu durumdan kurtarabilir. Tecrübe olarak yeni olmasına rağmen, kurmacanın günümüzdeki en önemli örneklerinden biri de sinemadır. Kurgusal bir gerçeklik denemesi olan sinema söz konusu olduğunda, gerçekliğin kurgusu üzerine zihnimizde var olan tüm kabullenimler yerini sessizliğe bırakır.

Çünkü sinema, gördüğümüz gerçekliği sadece dışarıdan izleme imkânı sunmaz; aynı zamanda başkasının gerçekliği nasıl gördüğü veya göstermek istediği üzerine düşünme, analiz etme, yeniden yorumlama, fark etme veya tamamen uyutma gibi birçok saik ve bakış açısı ile bizi baş başa bırakır.

Sinema, kendi sınırlarını zorlayan bir okuma biçimidir. Her sanatın kendine has bir dili ve anlam inşa etme görevi olduğu gibi, sinemanın da filmler aracılığıyla oluşturup inşa ettiği bir dili ve anlam süreci vardır. Filmler aracılığıyla anlatılan öykülerden kullanılan göstergelere, çekim esnasındaki kamera açıları ve hareketlerinden kameranın hızı ve konumu ile oluşturulmak istenilen kompozisyona, filmdeki sahnelere göre desibeli yükselip düşen ses düzeyine, doğaçlama ve oyunculuğun kolektif birleşimi sonucu ortaya çıkan her türlü role, kullanılan kostüm, makyaj, dekor, ışık, renk, müzik gibi her türlü efekt ile çekim ölçekleri ve kullanılan tüm sinematografik metotlara kadar, bir araya gelen tüm estetik bileşenler, kurulan film dilinin elemanları olarak boy gösterir ve filmlerin bizlerle iletişim kurma yollarını anlamamızın anahtarlarıdır.

Film dili, sinemada anlam inşa etme aracıdır ve her filmde kurmacaya bağlı olarak farklı şekillerde kendini gösterebilir. Mesele bir bakıma Shakespeare’in Othello’da ‘‘Beğendiğimiz bedenlere, hayalimizdeki ruhları koyup, aşk sanıyoruz.” dediği gibi nasıl görmek istiyorsak herkes öyle görsün istiyoruz.

Uğur Cumaoğlu, Vertigo Etkisi, İzdiham Yayınları

İZDİHAM