peşimi bırakın diye bağırıyordum
bir eşiktim nihayetinde
sarı bir kovan gibi sırıtıyordum
herkesin sarı olduğu kovanların arasında
peşimi bırakın, lütfen
yanılmıyorsam on sekizinci yüzyılın sonlarıydı
sion’da yaz mevsimiydi
içimden bir ses balzakı manipüle et diyordu
elektrik sobası icat edilmemiş
boliç mençıstıra gol atmamış
ve henüz kendimi öldürmemiştim
içimde bir ses bağırıyordu
haliç’e gömül, haliç’e gömül ya da haliç’e gömül
türkçe sözlü hafif batı şiirleri gibisin yalnızlığım
ne içimden gelenleri anlatabiliyor ne de para kazanabiliyorsun
bitmiyor kustukların, ciddiyim bit’miyor
mesela bu kıtaya girebildiğin gibi amerikaya da girebilseydin
hem aklı başına gelirdi hem ödeşmiş sayılırdık
vans opın taymsların takviyeli ingilizcesi gibisin
günün doksan dokuz saati beynimi kemiriyorsun
bildiğin acı çekiyorum, bilmediğin bir çok şey gibi
bir keresinde şarkı söylemeyi bilen,
bir hamam böceğine aşık olmuştum
klozetin yakınlarına bir yere saklanmış bağırıyordu
ah, onun muazzam mezo sopranosu – evdeki tek ses –
kürekleri bırakıp yanına sokuldum
akış güzeldir, hakkını verin ama abartmayın
biliyorum bazılarınız rakı seviyor bazılarınız şarap
bazılarınız abartmayı seviyor
bazılarınız roleks, bazılarınız kiraz, bazılarınız allah
hepinizi tanıyorum diye bağırıyorum, kimse duymuyor
sartır’dan öğrendiğim eski bir caz şarkısı mırıldanıyorum
‘sam of diiz deys yu vil mis mi haniy’
kimseye yetmiyor, sonunda sevişiyoruz, amin
lan öyle hemen kestirip atmayın, akaid de güzel kelimedir
hele ki aşk; büyük mevzu, küçük rekorlar kıran
neyse bu konuyu kapatalım, bugün pek iyi değilim
özetle hayat bazen çok güzeldir, cisız faking kırayst!
Ümit Aydın
İZDİHAM