ayet çıplak
doğduğun anda dikine bir çizgi çekilir hayata
çağdan çağa değişir bu yüzden insanlığın gölgesi
sonra ölürsün ve bir kadının suskunluğu
yorgunluğunun elinden tutup,
seni uygun bir şehre götürür
ve son salâvat, son şükür; ikinci boylamın adı
mutlak bir değer ekseni, bir aralıktır ömür
ancak ellerinle gezgin, ancak ellerinle özgür
günlerin demir atamamak gibi
kurtulamadığı bir alışkanlığı vardır
daha yeni terk edilen bir kadını özler gibi
komşu olmayı denedim yalnızlığa
durma, bir şarkı daha söyle
sözgelimi asya’dan bir kavim daha sürsün kendini
aciz bir geleneğin kollarından gelelim
göğsümüzde cumhuriyetin kaderi yazsın
ve ben roza dedikçe sen bakunin
asya’nın kalbi kırık ve biraz soğuk
dünya düzeni altında ezilen sevgililerin
alman arabalarına olan tutkusu
pazar sabahı kahvaltıları filan, bilirsin
bazı şehirlerin çekmeceleri vardır
bir mimara dönüştürür şiiri
bazı ayetler çıplaktır
bir gece bir gündüzü sessiz kılmasın diye
stratejiler vardır ve her daim gökyüzü
bazıları avcı, yani namlunun ucunda ayna
gelirsem saçlarını uzat, biliyorsun ellerimiz yok artık
bir ikindiyi bölüşür, uzak bir geceyi tamamlarız
reality reality
oysa daha yeni keşfedilen bir kadın gibi
karşı olmayı denemiştim yalnızlığa
dur ve bir şiir daha oku
ardı arkası net mezopotamya’da
bir aile reality şovlara büyük düş
babalarımızın önümüze sürdüğü geleceğin
ceplerinde binler var, ne yapalım?
ve ben mona roza dedikçe sen gülce
avrupa gezisi filan, işte özgürlük?
işin içine tren raylarını ve bisikletleri de kattık
ve çadırda geçirilen geceleri, bilirsin
ama şimdi o karanlık odanda
birer çıldırış gibi duran kutsal kitapların arasında
şaraplar içip erkekler kusarken
seni elleri daha yeni kirli bir katil görebilir, korkma!
iyi yalnızlıklar atlasıyım, coğrafyasından taşan kent
beni üz ve dünyada mezarı bilinen tek cellada sun
bize sus! içimizin köleleriyiz
her şey bakış açısından ibaret, öyle diyorlar
bir güdüm, bir çizgi ve yasaların kuşattığı diströktler
işte; ansızınlığı düşleyen koca bir nesil
bekleyişindeki yalancı aymazlık
kaderimdeki dirayetsiz dinde bombalar
adı yok bu saçlarını uzatmış kentin
-ki orada, gittikçe daralan bir kelepçe-
adı yok bu savaşın, iması var
herkesin kafasında bir sinopsis
yıllar bizi terk etmiyor, intihar ediyorlar
senin tedirginliğin çevirisiz
içimdeki nehre havza bulamıyorum
belki bilirsin.
Ümit Aydın
İZDİHAM
bireylikler dergisi | sayı 58, eylül – ekim 2014