annem işten dönerdi
sonra temizlik, çamaşır, yemek falan
ben bütün gün çizgi film izlerdim
ne annem gibi olsun istiyordum
ne de süper kahraman
ölüler artık mektup beklemiyor
kimsenin düşünü
kimsenin silmediği bir haziran da yok
ama her şeyin bir izahı var;
trafik felçken, şehir durmuşken
kar yağışına yine en çok sevinen çocukların
anlam olmanın, çıplak kalmanın
içmenin, iç geçirmenin sonra boş vermenin
ve elbette ki mahvın
özeti bir enkazın ortasından bana bahşedilen tek bilinç;
her şey ya uygun ya da uydurulmuş bir gerekçeyle elbet ölür
annem ve temel reis dahil
inanır mısınız inandım,
gözümü kırpmadan çekilen aynalı acılar filan
kendini katledenler sürekli sevgili
tek başınalığımızda bile hala bir parça biz
bu ne biçim şarkı, bu ne bitmez şiir
ölülerin de intihar hakkı olmalı, lütfen kayda geçsin
zaten çocukları pişman eden hep bu düşledikleri şehir
duvarı rahat bırak, daha çok gençsin
görmedim ulan ben böyle yalnızlık
diye bağırmak geliyordu ciğerlerimden
hiç aklımda yoktu vallahi,
nereden çıktı bu bir ayran bir su biraz da çarşaf
bir gece sarı yüz yirmi dördünü yakmıştı sarhoşun biri
deliliğe ve yangına sürekli imrenerek mi geçiyor ömür?
kariyerizm, özgürlük, paranoya ve özgüven sorunsalı
karşı yönden hızla gelen mazot yüklü tanker ve şerit ihlalleri
götü yemeyen bir benim sanıyordum bir de evren
ve kötü kader can havliyle son ısırığını atarken
yüzünü, doğuştan kaçak bir ağustos’da
yer altında sakladığın evident heveslere döndün
üstüne üstlük seçimler ve christine charbonneau’un ölümü
sınırları belirlenmemiş bir yavaşlığın altında kalıyorum
amına korum ben böyle iki bin on dördün.
Ümit Aydın
İZDİHAM
Gard Şiir Dergisi – sayı 10
kasım/aralık 2014