Veysel Altuntaş,
1990 yılında Adana’da doğdu. Ortaöğrenimini Adana Erkek Lisesi’nde tamamladı. Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü okudu. Gerçek Hayat dergisinde Mevlana İdris’in yönetmenliğini yaptığı Teneffüs sayfasında ilk yazıları yayımlandı. Öyküleri Edebi Müdahale, Aşkar, Nida, Berhava Öykü, Yediiklim, Tasfiye, Fayrap gibi dergilerde; diğer türdeki yazıları ise dünyabizim.com adı sitede ve Ayraç dergisinde yayımlandı. Evli. Adana’da özel bir okulda Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yapıyor.
İzdiham: Niçin yazıyorsunuz?
Lise yıllarında okumanın ve yazmanın farkına vardım. Okumanın gerekliliğini kavradıkça yazma ihtiyacı duydum. Yazdıkça okuduklarımın eksikliğini gördüm. Okudukça yazmanın güzelliğini fark ettim. Yazdıkça içimin derinliğini gördüm. Okudukça içimi doldurmadıktan sonra yaşamanın anlamsızlığını anladım. Yazdıkça bu dünyada bulunuşumu anlamlandırmaya başladım. Bu anlam çabası, niçin yazdığımın ve niçin okuduğumun cevabı olmaya devam edecek galiba.
İzdiham: Yalnız olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Birbirinden güzel dostlarım, abilerim var. Yine de bu soruyu bir soru biçiminde değil ama bir yaşama biçimi olarak kendime sunduğum oluyor. Verdiğim cevap veya tepki zamana göre değişiyor.
İzdiham: Edebiyat delilik midir?
Akıl işi de değildir.
İzdiham: Sizi özetleyen en iyi cümle nedir?
“Zirvesine göz koyduğum dağlara bak / Koşup takıldığım çitlere bak”
İzdiham: Sizi yazmak mı daha çok heyecanlandırıyor; yoksa eserlerinizin okunması mı?
Her okunuşun yeni bir yazmak olduğuna inanıyorum. Yazarken hissettiğim huzuru çok seviyorum. Fakat yazdıklarımı birilerinin zihninde canlandırdığını ve algısına göre yeniden kurguladığını düşünmek ayrı bir zevk veriyor.
İzdiham: Yeni bir kitap yazmayı düşünüyor musunuz?
Bir kitap dosyam var. O “an”ın gelmesini bekliyorum. Ya da o “an” dosyamın oraya gelmesini bekliyor. Kararsızım.
İzdiham: Derin sularda yüzmek mi; yoksa beş yıldızlı bir otelin havuzu mu?
Küçük bir yerleşim yerinde, plastik bir havuzda (boyu önemli değil) çocuklarımla oynarken az önce yazmaya başladığım hikâyedeki kahramanımın beyninin derin sularında yüzmek.
İzdiham: Yürümek mi makam aracı mı?
Makam aracı yanımda gelecekleri taşısın ben yürüyeyim.
İzdiham: Boş zamanınız var mı?
Hayat öyle inişli çıkışlı ki. Zamanım dolu olduğunda boş zaman arıyorum. Boş olduğunda ise maişet için doldurmaya çabalıyorum.
İzdiham: Size sorulduğunda en nefret ettiğiniz soru hangisidir?
Bir sorudan nefret ettiğim söylenemez ama “neyse” kelimesinden nefret ediyorum. Bir şeyler anlatıyorsun karşındakine, bir şey anlattığına göre karşındaki önemli; karşındakine anlattığına göre anlattığın önemli, ama tüm bunlara rağmen konunun bir yerinde karşındaki “neyse” diyor. Sonra deli oluyorum. Edebiyat delilik midir diye sormuştunuz değil mi? Delilik edebiyattır. Yoksa bu insanlara nasıl katlanabilirdik?
İzdiham: En sık kullandığınız kelime hangisi?
Tamam.
İzdiham: Kıskandığınız bir yazar var mı?
Kıskanmak bizce kabul edilebilir bir şey değil. Bunu hissetsek bile bu hissi bastırmayı çalışırız. Onun yerine imrenmek diyelim. İmrendiğim birçok yazar var elbette. Bunların başında Ömer Seyfettin geliyor. Onun hikâyelerini okurken hissettiğim gerçeklik hissi, nasıl böyle yazmayı başarabilmiş sorusunu sordurtuyor her seferinde.
İzdiham: Nobel edebiyat ödülü sizin için ne ifade ediyor?
Orhan Pamuk geçiyor soruyu okudukça zihnimden. Ödülün tarafsızlığı sorusu sanki sorunun içinde gizlice sorulmuş gibi de geliyor.
İzdiham: Yazdığınız metnin bitmiş olduğunu nasıl anlıyorsunuz?
Bittiğini anladığımı söyleyemem ama yazdığım sırada hissettiğim huzurun azaldığını anladığımda öyküyü yazmayı o an bırakıyorum. Metni bir süre beklemeye alıyorum. O sürenin sonunda tekrardan okuduğumda eğer belirli bir sona ulaşmışsa bitmiş sayıyorum. Her okuduğumda daha iyisi olabilirdi galiba diyorum tabi.
İzdiham: Okumaktan keyif aldığınız yerli yazarlar var mı?
Ömer Faruk Dönmez, Murat Gülsoy, Güray Süngü, Aykut Ertuğrul, Ayşegül Genç güncel olarak takip ettiğim yazarlarımızdan. Ömer Seyfettin’in, Oğuz Atay’ın, Peyami Safa’nın, Orhan Pamuk’un tüm eserlerini okumak her zaman ayrı bir zevk veriyor bana. Bunun yanında şiirlerini sıklıkla okuduğum birçok şairde var elbette.
İzdiham: Türkiye dışında başka bir ülkede yaşasaydınız bu hangi ülke olurdu?
İçinde Türkiye geçen bir ülke.
İzdiham: Sizi diğer yazarlardan farklı kılan nedir?
Bunu fark ettiğim zaman tamamıyla özgün olduğumun farkına varacağım sanırım.
İzdiham: Çay mı portakal suyu mu?
Ders aralarında çay beni dinlendiriyor. Ama bir yandan da öykü yazarken bir bardak portakal suyu fena olmazdı diyorum.
İzdiham: Okurlarınızla aranızda bir gönül bağı var mı?
Ben okuduğum metinlerde kendimden bir şeyler arıyorum. Kendi hayatımdan, kendi duygumdan, kendi acılarımdan… Bir okur benim metnimi okurken kendinden bir şeyler buluyorsa biz gönülden bağlıyız demektir.
İzdiham: Yazarlık kurslarına inanıyor musunuz?
Hiç katılma fırsatım olmadı. Ama yazar abilerimizin özel sohbetlerinde bulundum çokça. Onları “modern” anlamda bir kurstan sayarsak ki bence sayılmalı, oldukça faydalı. Ama bu sohbetlerin kurslardan farkı sanırım samimiyetin bulunması ve hâlden konuşulması. Tesirinin yüksekliğinin sebebi bu galiba.
İzdiham: En sevdiğiniz Edebiyat Dergisi hangisi?
Bu soruya tek bir cevap veremem. İsmet Özel’in “Bin çeşit güneşle ovulmalıdır gaddar ellerin” dizesinden hareketle: Gözümüzün nuru ve öyle kalacak olması nedeniyle Edebi Müdahale dergisini, bir yuva olması nedeniyle Aşkar dergisini, Hakan Arslanbenzer’in ilk öykülerim hakkındaki görüşlerini iletmesi ve bunun sonucunda benim metinlerimi tanımamı ve onları konumlandırmamı sağlaması sebebiyle Fayrap dergisini, ses getiren öykülerimin hep orada yayımlanması sebebiyle Tasfiye dergisini, son olarak heyecanımı diri tutmayı sağladığı için uzaktan da olsa mutfağında bulunduğum Muhayyel dergisini şu anda göğsüme bastırdığım dergiler olarak söyleyebilirim.
İZDİHAM