“Ben şairi şaşkınlık ve hayranlıkla seyrederken, yüksek bir dağda dinlenmeye çekilmişim duygusuna kapılırdım. Başka, yani aşağı düzeyden insanlarla birlikte olduğumuzda, ona baktığımda, büyük bir şaşkınlığa düşerdim. Hele bu insanların, benim hissettiğim şeyleri hissetmediklerini, benim gördüğüm şeyleri görmediklerini ve Shade’in, diyelim, destanlaşmış kişiliğine tüm sinirlerini daldıracakları yerde onu hemen öylece kabul ettiklerini farkettiğimde, bu şaşkınlığım daha da büyürdü. İşte karşımda, derdim kendi kendime, onun kafası ki taşıdığı beyin, çevresinde toplanmış şu kafataslarındaki peltelere hiç mi hiç benzemiyor.
Taraçada durmuş, bakıyor (Prof. C’nin evinde, bir Mart akşamı) uzaktaki göle. Onu seyrediyorum.
Benzerine rastlanmayacak bir fizyoloji olayına tanık olmaktayım: John Shade evreni algılıyor ve dönüştürüyor; önce içine alıyor onu, parçalarına ayırıyor, bu parçaları değişik biçimlerde birleştiriyor, depoluyor; ileride, belirsiz bir zamanda organları, doğaüstü bir şey üretecek, imgeyle müziğin bileşimi, bir şiir dizesi.
Onu seyrederken kapıldığım heyecanı, çocukluğumda amcamın şatosunda bir hokkabazı seyrederken de duymuştum; beni şaşkınlığa düşüren hokkabazlıklarını bitirdikten sonra gelip masaya, karşıma oturmuş, sessizce vanilyalı dondurma yiyordu.”
Vladimir Nabokov
İZDİHAM