Rüyayı öykülerinizde merkez metafor olarak kullanıyorsunuz. Rüyalarla olan bu ünsiyet nereden geliyor?
Bu soruyu son zamanlarda ben de kendime sorup duruyorum çünkü ikinci kitap da (henüz yayımlanmamış roman) rüya metaforu ile epey ilgili. Şehzadeye Rüya’da rüya göremeyen bir şahzede, romanda da kâbusları ile yaşadıkları arasında bağlantılar olan bir adam var. Sanırım bu, rüyanın benim hayatımdaki yeriyle alakalı. Bazen bilinçaltımın bir oyunu, bazen hislerimin uyku anındaki devamlılığı, bazen boşluk olarak kendini gösteriyor çünkü. Rüyadan uyanıp içindeki hoşuma giden bir cümleyi not aldıktan sonra geri yatmışlığım da çoktur 🙂 Özetle rüya ile ilgili kendi deneyim ve sorgulamalarım edebiyatımda böyle bir yer kaplıyor zannediyorum.
Masal anlatır gibi bir üslup hakim öykülerin genelinde. Masal ve çocuk. Bu ikisi arasındaki bağ hakkında ne dersiniz?
Şehzadeye Rüya büyükler için yazılmış bir masal. Bu masal kitabın yarısını kapsıyor. Kalan yarısında ise farklı deneysel anlatımlarla örülü sekiz kısa öykü var. Ama genel olarak baktığımızda masal ve çocuğu merkeze aldığını söyleyebiliriz. Bedenimizin hafızasının ve travmalarımızın yuva yaptığı ilginç bir dönem çocukluk. Kişiliğimizin, kimliğimizin başladığı yer… Bugünümüzden hatta yaşlılığımızdan bile bağımsız düşünülemiyor. Hâl böyle olunca, öğretmen olarak çok fazla çocukla diyalog hâlinde olduğumu da hesaba katarsak, çocuk kavramı da edebiyat anlayışımın merkezinde konumlanıyor. Bize hangi masalları nasıl anlattılar ve bunlar bugünkü hâlimizi nasıl etkiledi? Şehzadeye Rüya’nın kurcaladığı meselelerden biri bu.
Klasik edebiyattan beslenen, köklendiği merkezin kadim kültür olduğunu görüyoruz; fakat işleniş biçimi olarak postmodern olduğu iddia edilen öyküler… Bu size tezat geliyor mu?
Hayır gelmiyor. Edebiyatın klasik ya da postmodern olarak ayrılmasını da ders adı ya da tasnif işleri gerektirmedikçe mantıklı bulmuyorum. Her türü ve dönemiyle edebiyat edebiyattır. En azından benim için. Kaldı ki yüksek lisans tezimi ve uzun bir makalemi eski edebiyat alanında yazdım ama bunlar haricinde hep postmodern metinler ürettim. Kitapta da hissedildiği gibi bunlar tezat değil renkli bir harman benim için.
Uzun bir anlatı iştahınız olduğunu gözlemliyorum. Anlatmayı seviyorsunuz. Bundan sonraki çalışmalar için ipucu olarak kabul edebilir miyiz bunu?
Evet, anlatmayı çok seviyorum. Konuşarak da yazarak da. Özellikle yazıda anlatının sınırlarını zorlamaktan keyif alıyorum. Öyküleyici anlatımla deneme, deneme tadında öykü, büyükler için masal, vesaire. Farklı anlatım olanaklarını o kadar seviyorum ki yoldaki romanın iki farklı anlatıcısı var. Üçüncüyü uzun bir aradan sonra iyice dinlenip yazmayı planlamıştım ama ona da başladım. Anlatılacak çok şey var 🙂
Son olarak, şehzadelerin gördüğü rüyalarla kölelerinki farklı mıdır?
Ama bu sorudan ziyade öykü konusu olmuş 🙂 Çok güzel. Üzerine uzunca düşünülüp yazılabilir. Ama şu an yanıtlamış olmak için ilk aklıma geleni söyleyeceğim: şehzadelerle şehzade olmayanların gördükleri rüyalar hem aynı hem de çok farklıdır.
İzdiham Dergisi