AYDIN
Uyku süzen gözler, yumurta ekmek,
Fenerbahçe, televizyon, kırık ayna, bağlama…
Bunların hepsi bir kimlik eder mi?
Kimlik kontrolü yapan dudakların
Bir tek kendini kontrol edemiyor.
Kimin kimliği var yüzünde?
Kimin gözüyle nereye bakıyorsun?
Hangisi daha suçlu?
Hangisi daha yalnız?
Hangisi daha uzak?
Büyükşehir burası.
Her şey para…
Depozito vermek istemiyorsan
Terk edeceksin, kaçacaksın.
Böylesi daha sessiz
“Çok yalnızım” diyorsun ya,
benim tanıdığım polislerin
soğuk bir şarjördeki
mermi sayısını
geçmeyecek kadar dostları vardı…
Aslında sen haklısın;
Onlar da çok yalnızdı.
15+1…
Dostlar ve polis.
Sırası gelene kal diyemiyorsun…
Hem dostların vurma hakkı vardır.
Vuruldum, polisim.
Vurdum, yalnızım…
Kardeşler çay ocağında
Patlayan kalleş bir bomba eksiltiyor
24 saat mesaiden kalan yanlarımızı.
Benim tanıdığım polisler daha az çalışıyordu.
Ama daha çok eksiliyorlardı.
Bir aynamız olsaydı.
Kırık bir aynamız,
O vakit görebilirdik
Kırık aynalarda bıraktığımız kesik suratları…
Şimdi bir polis
susma hakkını kullanıyor,
sadece kendisiyle konuşarak…
Sustum, dinlemiyorum.
Artık konuşabilirsiniz.
OSMAN
Oyuna gel, oyununa gel Osman!
Halkın oyunudur bu.
Bakma sen müsamere çocuklarına.
Sen onlardan çok büyüksün.
Gülmek, koşmak, en çok da terlemek serbest…
Gözlüklerin, düşürdüğün mendil puan kaybettirmez.
Çocuklar bilemez bunlar
Kağıt bir el değildi ki
senin el izlerinden yola çıkarak kesip sakladığın.
Yalnız bir elin deftere izdüşümüydü.
Ve
Sen oynarken hep onun elinden tuttun.
Bu şairlerin bile aklına gelmez.
Neyse ki kaldırımda değil
Bir çöp varilinde gizleniyorsun.
Kediler nankör değillermiş.
Davul sesini duyuyor musun?
ŞEVKET VE KEDİSİ
Şair,
Siz hiç öldünüz mü?
Birer çay söyleyip istila ettiğiniz boğaz…
Aşka ‘Boğaz payı’ bırakmak mı istedin?
Ben bilmem.
Sen şairsin bilirsin.
Çaydan çok bahsedemiyorum;
Çünkü artık Güven’ime yasak…
Çay yasak, sigara yasak, aşk yasak…
Doktor şiir okumuyor olmalı.
Okusaydı yasaklamazdı değil mi?
İnsanlar şiir okumuyor ki Şevket.
Okusalardı bilirlerdi;
Aşık sınanmaz.
Aşk sınanmaz.
Aşığın yarası tütünle sıvanmaz…
Gözlerimizi açabilir miyiz?
Trenlere yol vermelisin.
Faili aranmıyor mermiyi başına saklayıp gidişinin.
Zaten üç şüpheli var;
Şevket, kendisi ve kedisi…
İp, üçüne de bağlı. Bu, bir ip üçü…
Anne, tren neden kırmızı ışıkta geçti?
Ve sen hiç şair öldün mü?
DİLEK
‘Şiir çalışan birini rahatsız etmek olmaz.’
Dilek hariç.
Sen rahatsız etmezsen Şevket yazamazdı ki.
Gerçekten şiiri sevmiyor musun?
Şiiri sevmeyen kızlar geldi aklıma.
Öyle mutluydular ki…
Hangi kemoterapi acılarımızı alır ya da azaltabilir ki?
‘Baba’ filminde herkes kötüydü.
‘Beş Şehir’ de herkes ölü…
Hangisi daha kötü?
Bu ölümde, bu boğazda senin de payın var.
Bir tek dileğim var mutlu öl yeter
TEVFİK ÖĞRETMEN
Hem katilsin hem müntehir, hem de öğretmen…
Aynada suya bıraktığın yüzünden okunuyor yorgunluk.
Öldün mü, öldürdün mü?
Ölüm aleti toplu bir tabanca.
Beş şehir, 5 şiir, toplu ölüm…
Yol, raydan çıktı artık.
Diren öğretmenin diren…
Cenaze taşıyor ekspres tren:
Aydın, Osman, Şevket, Dilek, Tevfik öğretmen…
Şehre film şiir gibi akıyordu…
Onur Ünlü’nün yazıp yönettiği ‘Beş Şehir’ filmini izlerken bilgisayarımın ekranından küflenmiş ömrüme doğru 5 el silah atıldı. Görünür yerlerime isabet etmedi mermiler. Beş duyu organım bir müddet gayri faal. Sanırım yaralandım. Her mermi bir iz bırakıyor. İşaret fişekleri olmalı bunlar.
Neyi, kimi işaret ediyor Onur Ünlü bilmiyorum ama hepsinin kaderi demir ağlarla örülmüş. Hepsi bir makasta buluşuyor. Birinin ömrü diğerin gözünde… Aynı anda ölüyorlar bir birbirlerinin gözünde…
Şevket’in trenleri kurtarabilir miydi onları? Tren raylarında biten bir dram bu… Her şeyi özetliyor, birleştiriyor ve içinden şiir geçenleri öldürüyor…
Allah’ım çok yakınım. İçimden şiir mi geçiyor?
Ez cümle bir vesile ‘Beş Şehir’i izleyin derim. Birkaç kez izleyin derim.
Başlarken ve biterken Ahmet Kaya, ‘Beni Vur’u söylüyordu.
Yasin Kara
İzdiham