Yasin Kara, Tereddüt Kesiği
Yoruldum.
Ölü gibi dersem olmaz. Kızarlar. Belki de hiç doğru olmaz. Yaşayan gibi yorgunum işte. Yaşa sen hayat. Ölünce söylerim. Şimdi kalp ocağına gidip ruh aşısı yapalım bir doz. Ölümden, kesikten, yaradan ve Yaradan’dan tereddütsüz konuşalım. Bir adli tıp uzmanının, cinayet polisinin, savcı ile birlikte otopsiye katılan katibin ve defin görevlisinin gördüğü sadece bir cesetten ibaret değildir herhalde. Bir adli tıp uzmanından öğrendim “tereddüt kesiği” terimini. Gitmek ya da kalmak arasında kararsızlıklarla dolu karamsar bir dokunuş vücuda ve hayata. Gitmekte veya kalmakta deneyimli bir uzmanın anlayabileceği dokunmanın adı bu. Gitmekten ziyade ben hep kalan oldum. Gölgem ve ben. Hep uzak şeylerin gölgesinde yaşadım. Gölgemin hayaletiydi onlar. Nereye gitsem adımlarımdan beni yakalayan. Sonra bir gün hiçbir şeyin gölgesinde yaşamak istemedim. Tereddüt etmeden hayal etmeyi öğrendim. Gölgemin hayaletinden kurtuldum. Gölge oldum. Gölge ve hayal ettiği. Bunun yeryüzünde bıraktığı iz gökyüzü kadar geniş. Ölümlerden yaşam çıkarmak güneşten ışık yontmak gibi. Biri buz dağı diğeri ateş yumağı. Ne kadar ölmezsem kar.
Yalnızlıktan ümidimi kesmediğim bir gün daha. Çok şükür. Bunu yalnız sen anlarsın. Buna da çok şükür .Cinayete kurban geldim. Yaşamı, böyle yaşamayı seviyorum. Benim ölü bir bedenden yonttuğum aslında çoğunun unuttuğu. Eve dönünce yastıkta bıraktığım çukuru maviyle dolduruyorum. Ölü bir bedenin kulağına yaklaştığımı hayal edip ona senin için ne yapabilirim diye sorduğumda bana daha güzel yaşa, yaşamaya fırsatın varken tereddüt etmeden yaşa dediğini duyar gibi oluyorum. Önce gölgem umutlanıyor, heyecanlanıyor adımlarımdan kopacakmış sanıyorum. Kim bilir hangi güzel şeyin iz düşümü olacak? İzleyelim, düşelim, kırılgan köprülerden beraber geçelim.
Dokunsalar anlayacağım. Sonra anlatacağım elbet. Yine çıplak ayak. Yine çimenlerin üstünde koşarak. Ona giden yolda onca ışık, onca iz varken o yolun çöle dönüşmesi ve serap görmek ne kadar da acı? Geçmek zorunda olduğum ne kadar çöl varsa hepsini bir göle dolduramaz mıyım? Altı çöl, üstü göl. Kumlarını taşırım. Serapların senin olsun. Böyle daha güzel. Şimdi dokunmasalar da anlarım.
Bülent Parlak ile aramızda şöyle bir konuşma geçti:
- Yasin, annesi olanlar daha çabuk iyileşir.
- Bunu öğrendiğimde kuşlardan da küçüktüm.
Küçüktüm evet. Ama çok çabuk büyüdüm. Kuşlar öyle değil sanki. Hep ayni vakitte onlar. Günün kuşluk vaktine denk gelince daha çok inanıyorum böyle olduğuna. ‘Anne , Allah hasta olmuyordur değil mi?’ Diye soran çocuk geldi aklıma. Büyüdükçe kuşları ve çocukları da düşünmüştür o.
Anne, annesi olmayan çocuklar ve kuşlar hasta olmuyorlardır değil mi?
Yasin Kara
İZDİHAM 30. sayı