Buluta,
havaya ve suya
filtrelenerek sızan duman
-ne kadar bulut ne kadar duman
ne kadar hava ve su
ve hayat-
zahmetsiz çiseleyen kara yağmur
yağsa bile dokunduğunda
hayat bulacak
hayat olacak
hayat verecek mi
tohum ve toprağın steril birlikteliğinden türeyen
besin değeri tablolu meyveler
güneş yüzü görmemiş yaşantısız ömürler
nimet midir yoksa salt besin mi
besili fakat hayat belirtisi kalmamış bünyelere
-rahmet yağmaz, bereket kalkar-
Yazıktır günahtır, denmez oldu
yazık oldu, günah olmadı
güzel değil, helal sayılan
Uyuyanın üzerine kar yağar, dermiş rahmetli babaannem
Ölümün serinliğinin bitesi mevsimin ölgün-solgun kardan elbisesi
bembeyaz derinin üzerine kurşuni örtü gibi çekildi.
Çöken kış yağmuru karanlığıdır,
bin yıllıktır çimlerin üzerindeki petrol-siyahı ağırlık.
Gel zaman git zaman duyulmaz işitilmez
cazgır bağırtıları arasında
cüzlerin okunuşunda
boğulmuş keskin hışırtısı ölümlerin.
Bir vardı bir yok oldu,
bir cemaziyelevveldi
girilmişti Mart’a.
Pörsük bir hayat, bir porsuk hayatı kıştan kalan.
Gelsin diye söylendi tüm şarkılar.
Yakın bilindi fakat gelmedi bahar.
Paslanmış tenekelerin renklerini canlandırmaktan başka
neye yarar gece yağmurları
engebeli çıkmaz sokaklara fotojeniklik kazandırmaktan öte.
Fotojeniklik tropik hayvanların da hüneridir.
Ortamın rengiyle uyumlu,
renklerin ahengiyle flu
çamurunda sürünen sürüngen
ve sünepe ve asalak, şeytan tüylü timsah kuşu
diş arası kalıntılar ile birbirine kantarma.
Muhazza birlikteliklerin bakaçlara yansıyan
protokooperasyonel enstantanesi
ne kadar pastel
ne kadar gerçek
o kadar tiksinç
Köyden şehre
şöhret olma hevesiyle gelmiş
hevesinin kışkırtıcısı karşısındaki
genç kız,
kendinin, kentin uşağı
makyaj tazeleyen makyözlerinin
açık kapatan rötüşleriyle safiyet boyasıyla şirinleşerek,
en şirin hallerle bayağılıklar içinde
ol olabildiğin ve kal kalabildiğin kadar
arı duru.
Çocuksu masumiyetiyle
müşteri aradığı gerçeğini
sindirerek, sindirdikçe kaskatı kesilen sadrı
maksimize ederek tüketilecek ve tüketildikçe üretilecek ihtişam
düşkünlüğü düşürür pespaye düşlere.
Eldekinin doyurmadığı,
kendine ait olana ırak,
gözü dışarda
hahişgar,
gözden gönle iz düşen atf-ı nigahla
kızaran ve saklanan yüz gibi
onu olduran ve var kılan her şey ondan uzakta.
Kesilen yağmurlarla yeşermeyi bekleyen sersefil sürgün.
Her bir güneş ışının toprağa tesirsizliğinden
bihaber ve tasasız.
Hazzını hırs edinerek,
en küçük yenilgilerde
hazımsızlığının büyüttüğü
hınca hınç hınç ve hırs dolu göğsünü ve alnını
suya daldırarak vaftız ederken
bulanır en berrak
su.
Deklanşör ile dağılır iftar sofrası bereketi
ölümcüllük imdada gelir
-acınası haller-
acımsı şeytansı bir tebessümle karşılar
arkası gelmez duygularla duygudaş-arkadaş.
Kırk kez maşrapadan başa dökülerek
el değmiş çocuksu hayallerin kanını
kanalizasyondan aşağıya
akıtır kaynar
su.
Su.
Ne olduysa suyun bozulmasıyla oldu.
Sırtını dayadığı zillet tattıran
paydaş güç ve suç sahibinin silahını
ortak derdin gereği gibi
ortak zilletin paydaşına nişanlı
çaresizlikten payını alarak koptu
ve yumuldu,
mahzun.
Suçuyla yücelenin gücüyle yüzleşememesi
ödünç verilenin bedelinin verilememesidir
suya karışan belladonna’nın baş döndürmesi.
Nehre karıştı mı damla, bir daha dönmüyor kabına
döndürmezse Yaradan.
Sudan içti mi
kanıyor insan
bulanık hayata
kanıyor
su.
Oyun içinde oyun içinde oyun içinde oyun.
İçinde oyun, onu içinde oyun, içimizde oyun.
Bu tenakuz nasıl ve kim tarafından sorgulanır?
Derinlik.
Şamatanın, gürültünün dünyasında kaybolan binlerce yıllık taze bakire.
Fakirin beşiğine doğan bir sabi ve biçilmiş toprağa ekilen bir tohum gibi sadeliğiyle asil,
varlığın, varlıklılığın tanımadığı gururla ulaşamadığı kadar asil
görülmez ve duyulmaz
varlığından yoksunluğudur
doldurulamayan boşluğunun
süt, bal ve suyun bile
süt, bal ve su
olamadığı bu evrede.
Tanıklığının sızısından titreşimler halinde
hale hale dalgalanarak
kuş tüyü hafifliğinde,
kuş tüyü temizliğinde,
derinlerden gökyüzüne,
en yükseğe
bir nene nefesiyle
üflenerek uçurulur
rağbet:
Gören,
gördüren,
örtücülerin örttüğünü apaçık gösteren,
fanusumun içindeki yağı tutuştur.
Mübah günaha doğan bebelerin
boğazından kolayca akıp gitti
fışkı ve kan
karışan
süt.
Yılmaz Gümüş
İZDİHAM