Yukio Mişima, Nobel’e aday gösterilmiş, ünü dünyaya yayılmış ve sıra dışı intiharıyla büyük yankı uyandırmış bir yazardı.
Japonya’da, 24 Kasım 1970’te tarihin görüp göreceği en ilginç intihar vakalarından biri yaşanır. Kırk beş yaşında bir adam, beraberindekilerle birlikte Milli Savunma Bakanlığı’na gider. Orta yaşlarını henüz geçmiş bu adam, ünlü bir silah ustasının imzasını taşıyan güzel bir kılıcı generale armağan edeceği bahanesiyle randevu almayı başarır bakanlıktan. Yanında getirdiği kılıcı generale uzatır. General kılıca bakarken, kırk beş yaşındaki adam ve beraberindekiler, generali kıskıvrak yakalayıp koltuğa bağlar. Önceden davet edilen gazeteciler dışarıda merakla beklerken, generali rehin alan eylemcinin bir tek isteği vardır: Dışarıdaki askerî birliklere seslenmek. Aksi halde generali öldüreceği tehdidinde bulunur. İnandığı doğruları binanın bahçesinde bekleyen birliklere son kez haykıran adam, müstehzi bakışlar altında tekrar içeri girer. Televizyondaki canlı yayında elindeki bıçakla karnını deşer. Sadık yardımcısı da ona verilen görevi yerine getirip adamın başını gövdesinden ayırır.
İntiharı büyük yankı uyandırdı
Generale değil de kendi canına kıyan, ölümünün her anını önceden hesaplayan bu adam, ünlü Japon yazar Yukio Mişima’dan başkası değildir. Nobel’e aday gösterilmiş, ünü dünyaya yayılmış, yayımladığı pek çok roman, deneme ve tiyatro oyununun yanı sıra bazı filmlerde de rol almış Mişima’nın intiharı dünyada büyük yankı uyandırır. Bu türden ölümler karşısında okurun önüne sıklıkla çıkarılan yaşamöyküsel anekdotlar şüphesiz bu ölümü daha da ilgi çekici kılar. Ama ünlü yazar Marguerite Yourcenar, Mişima’nın ölümünü hiç de bu türden sebeplerden yola çıkarak incelemiyor. Dahası, Mişima’nın yaşamındaki olayların çekiciliğinin ve en nihayetinde ortaya çıkan yaşamını sonlandırma eğiliminin altında yatan nedenlerden çok, yazarın yapıtında nasıl bir ölüme hazırlandığını anlamaya çalışıyor Mişima-Ya da Boşluk Algısı adlı kitabında.
Biz sadık Yourcenar okurlarına da şu türden sorular kalıyor: Yourcenar gibi bir yazar neden Mişima gibi hayatı ve yapıtları tezatlarla örülü, aşırı milliyetçi, anti-hümanist ve narsist yaftası yemiş bir yazarı inceleme gereği duyar? Yourcenar’ın birçok yapıtında Uzakdoğu’yla ilgilendiğini biliyoruz. Bunun için mi? Tek başına yeterli değil. Mişima, bir söyleşisinde Yorucenar’ın bir yapıtını (Hadrianus’un Anıları) takdir ettiğini söylemiştir. Kendi kitabını sevdiğini beyan eden bir yazarın neden bu denli aşırı bir yaşam ve son seçtiğini anlamaya çalışan başka bir yazarın merakı mı? Olabilir. Ama daha ilginci, bütün bu basınçlara rağmen Mişima’yı verili yaşamöyküsü notları ve psikanalitik yorumlarla okumuyor Yourcenar. Yukarıda da özetlendiği gibi, bir yandan Mişima’nın yaşamöyküsünün edebi tarafını açık etmeye çalışırken, diğer yandan da kimi metinlerinde bir belirip bir kaybolan boşluk algısına çekiyor dikkatleri.
Bunu yaparken de, inceleme yönetimini en başından belirliyor. “Yazarın yazmayı seçtiği ya da yazmaya zorlandıklarıdır en nihayetinde önemli olan,” diyerek Mişima’nın yapıtlarındaki kimi imgeleri eleştirel bir analize tabi tutuyor. “Bizim için en önemlisi” diyor Yourcenar, “parlak, övgüye boğulan ya da kışkırtmaları ve başarıları yüzünden nefret edilen Mişima’nın hangi yollardan geçerek azar azar, ölmeye kararlı bir insan haline geldiğidir. Muayyen bir ölüm tarzını tasarlamış olduğu ve bunu aşağı yukarı şaheserine dönüştürdüğü anı tespit etmektir önemli olan.”
Mişima’nın yapıtlarını bu saikle inceleyen Yourcenar, onun bazı metinlerindeki ölüm sahnelerine çeviriyor bakışımızı. Yaşarken faşist olmakla suçlanan Mişima’nın hayatındaki önemli noktalara da değiniyor elbette. Bir samuray ailesinde doğan, zaman içinde kılıç ve karate oyunlarında ustalaşıp kalkan derneği adlı askerî bir örgüt kuran Mişima’nın adım adım son yapıtı denebilecek ölüme nasıl hazırlandığını bu sahnelerin yardımıyla anlamaya çalışırken yazarın hayatından örneklere de yer veriyor.
Hiç şüphesiz Yourcenar’ın kitabından sadece Mişima’nın tuhaf yaşamı kalmıyor geriye. Batılı büyük bir yazarın Doğulu başka bir yazarı anlama çabasının ürünü haline de geliyor eser. Bu bakımdan, bakışları bir yandan Mişima’ya çevirirken, diğer yandan da Yourcenar’ın çabasına ışık tutuyor. Ama bir önemli özelliği daha var Mişima-Ya da Boşluk Algısı’nın. Bugüne kadar daha çok Cioran çevirileriyle tanıdığımız Haldun Bayrı’nın başarılı çevirisine de dikkati çekmek gerekiyor. Böylece, çevirmeni de ekleyince bir bakıma üç yazarı olan etkileyici bir kitap çıkıyor ortaya: İntihar eden Doğulu bir yazar. Onu anlamaya çalışan büyük bir Batılı yazar. Bu kitabı başarılı bir şekilde Türkçeye kazandıran iyi bir çevirmen.
Serdar Güvenİzdiham