İzdiham sinema yazarı olarak vereceğim örnek belki de size garip gelecek ama bu yazıya başlamadan bu örneği vermem gerekli.
Şahan Gökbakar’ın Recep İvedik 3’te efsane haline gelen “okumalık kitap” repliği o zamanlar birçok kişinin diline pelesenk olmuştur. O gün bu gündür bir dostumla herhangi bir kitabın önemini belirtirken kullandığımız bir tabir oldu “okumalık kitap”.
-Nasıl bir kitap?
-Okumalık. Migros kitabı.
Ya da aynı soruya sayfalarca anlatılacak şerhler düşülecek, tekrar tekrar okunacak bir kitaptır diyerek de cevap verebiliriz.
Ben filmleri de bu açıdan ikiye ayırırım tarif ederken. Birinci olarak izlemelik filmler vardır. Yani çekirdeğinizi çitler, çayınızı içerken, arkadaşlarınızla toplanmış hadi bi film izleyelim demişken bir yandan sohbet edeceğiniz bir yandan da arada ekrana bakabileceğiniz türden filmlerdir bunlar.
Bir de hatırlanmalık filmler vardır. Tekrar izlemelik. Sizin için her karesinin, her diyaloğunun önemli olduğu, her detayda yönetmenle ilgili bir ipucu yakalama ihtimali ile dikkat kesildiğiniz, kalbiniz ve ruhunuzla izlediğiniz filmler. Bir kere izler, unutmazsınız. Tekrar izler, ilk kez izlemiş gibi olursunuz.
İlk uzun metrajlı çalışması Tepenin Ardı ile sıra dışı bir tarzı, anlatımı olduğunu gösteren Emin Alper’in ikinci uzun metraj filmi Abluka da hatırlamalık filmlerden. Başrollerinde Mehmet Özgür, Berkay Ateş, Tülin Özen’in yer aldığı, yönetmenin politik psikolojik gerilim olarak tanımladığı Abluka, distopik bir kurguya sahip.
İstanbul’un siyasi bir karmaşa içerisinde olduğu bir zamanda, yirmi yıl hapis yattıktan sonra şartlı tahliye olan Kadir ( Mehmet Özgür) ‘in kardeşi Ahmet (Berkay Ateş)’in yaşadığı ve abluka altında olan semte taşınması ile başlar Abluka. Kadir’in tahliye şartı ise bomba yapımında kullanılacak malzemeleri tespit için çöp toplayıcısı olarak çalışmak ve mahallede ne oluyor ne bitiyorsa devlete gerekli bilgileri vermektir.
Buraya kadar her şey normal mi gözüküyor? Belki. Çöplere atılan malzemelerden bomba malzemesi tespiti yapma gibi bir işlem mevcut değil bilindiği üzere. Yönetmenin anti-ütobik dünyası “abluka”nın ilk gayri sahih unsuru bu.
Filmde kasten içeriği belirtilmeyen, yorumu izleyiciye bırakılan bir örgütün –yönetmen burada örgütün İslamcı haricinde herhangi bir örgüt olabileceğini ifade ediyor- silahlı çatışmalara girmesi nedeniyle mahalle abluka altına alınıyor. Örgütün ara sıra semtin yakınında görünen gökdelenlerin olduğu bölgeye bomba atması ablukanın haklı mı olabileceği sorusunu akıllara getirse de karakterlerin psikolojilerine yakından bakılınca sorunun pek bir anlamı kalmıyor.
Ahmet’in yaşadığı , gecekondu mahallesine benzer bu semt için yönetmenin ilham kaynağı Hisarüstü Mahallesi olmuş. Kadir’in mahalleye geldiği sırada, abluka altında yaşayan her insanda olabileceği gibi Ahmet’in psikolojisi sağlık sınırlarını zorlamaya başlamış durumda. Ne kadar saklanırsam, ne kadar az konuşursam, ne kadar az insan görürsem o kadar az tehlikede olurum diyen bir psikolojiye sahip olan Ahmet, belediyeye ait bir şirkette sokak köpeklerini yakalamakla daha doğrusu öldürmekle görevli olarak çalışmaktadır. Her gün sokak sokak köpek arayıp elinde tüfeğiyle avlanan Ahmet’in yıllardır görmediği ağabeyi Kadir’i karşısında görmesiyle kişisel ablukası başlayacaktır.
Filmin ilerleyen sahnelerinde gittikçe gerilimin dozu artacaktır. Bir yandan Kadir’in tekrar hapse girme korkusuyla bozulan psikolojisi ile her şeyden şüphelenmesi, gerçeklerle rüyaları karıştırması, bir yandan da Ahmet’in gözetlenme korkusu ile sıradan bir eylemde bulunurken bile suçluluk hissederek korkar hale gelmesi ve ailenin kayıp olan, aranan diğer kardeşlerinin gizemli varlığı…
72. Venedik film festivalinde jüri özel ödülünü alan Abluka, yönetmenin Cezayir iç savaşından ve doksanlı yıllardaki Türkiye’den etkilenerek çektiği bir film olsa da sadece doksanlar değil, 2000’lerden ve günümüzden de izlerin olduğu, sadece ülkemiz ya da Cezayir değil, dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir zamana ait olabilecek bir psikolojik film.
Kadir’in hapishane müdürü ile konuşmaları, hapisten çıktıktan sonra tekrar içeriye girme korkusuyla mahallede olur olmaz her ayrıntı üzerine olası senaryoları adeta polisiye roman yazar gibi kaleme almasının trajikliği ile birey ve devlet arasındaki dengesiz çizgiyi sorgulatıyor. Ahmet’in tüfeğiyle vurduğu köpeklere bakışı ( yönetmenin ifadesine göre devletin kaybettiği insanlar olarak köpek metaforu kullanılıyor ), yaralı köpeklerden birini evinde herkesten gizli bir şekilde ve büyük bir suçluluk duygusu ile tedavi etmesi, abluka altında bir bireyin topluma adapte olmaya çalışırken ruhunu kurtarma çabasını gözler önüne seriyor.
22. Adana Altın Koza Film Festivali’nden de en iyi film ödülüyle dönen Abluka’yı sadece politik film olarak değerlendirirsek yanlış olur. İki kardeşin psikolojisi üzerinden toplum, devlet, suç, masumiyet, özgürlük gibi birçok kavramlar üzerine sorgulama yapabileceğiniz, yer yer güleceğiniz yer yer gerileceğiniz bir film. Bu bağlamda Emin Alper’in politik psikolojik gerilim tanımlamasını çok yerinde buluyorum.
Filmin en etkileyici sahnelerinden bazıları:
Kadir’in hayatının, özgürlüğünün bağlı olduğu çöplerin, başkalarının özgürlüğü için ateşe verilmesi.
Ahmet’in gerçek ve hayal arasında gidip gelirken, evinde sakladığı yaralı köpeğin öğrenilmesinden dolayı kapıya dayanan polislere “ben bir şey yapmadım sadece yaralıydı” demesi.
Filmin Venedik’te de kullanılan çarpıcı tanıtım sloganı :
“Çöpler Yanıyor!”
Hala gösterimde olan filmi izlemediyseniz izleyin derim.
Düşünmelik.
Zeliha Yurdaer
İZDİHAM