Öyleyse neden şiirin
Bir kadının suya değincedir ayakları
Ve şiir sayılmaz, neden
Kadınların ayaklarına değen su (s.29)
Hem kişisel hem de siyasi olanı şiir meselesinin merkezine koyan şair sayısı çok değil. Yaşarken ve yazarken dünyaya dair özümüze değen şeyler bizde buruk umutlar veya katı bir bilinç meydana getirir. Şahsi veya siyasi çözümsüzlük şiir yoluyla çoğalıp azalabilir. Dert ettiğimiz meselelere kuramsal veya pratik bir yaklaşım şiir yoluyla nasıl aktarılır diye düşünürsek Dilek Kartal şiirine bakabiliriz. Toplumsal rolleri, talep edilerek mecbur kılınan pozları, taklit yoluyla aşırılaşan kimlik ve cinsiyet sorunlarını, dönemin kültürel koşullarını, aynı anda hem içgüdüyü hem de çatışan sorumluluk duygusunu, böylelikle trajediyi anlatan, yansıtan, hissettiren şiirler.
Kartal’ın İz Yayınları’ndan çıkan ikinci şiir kitabı Çifte Açmaz; bireysel, somut, tecrübeye dayalı ve anlatma arzusu üzerine kurulmuş. Şairin söylemek istediği her şeyi bir engelle karşılaşmadan dile getirdiği hissini veren kitap bir dünya görüşünü içeriyor. Savaşa, zulme, yok etmeye, çürümeye, şiddete karşı; insanı hesap vereceği günün bilincine çağıran bir dünya görüşü.
İlk şiir kitabı Taşı Kim Atacak? (Dedalus Yay., 2014) ile kurduğu şiir çatısını aynı ruh ve dil yordamıyla yeniden işliyor Dilek Kartal. Okuyucuya huzur ve rahatlık hissi vermek yerine can yakan gerçeklerle yüzleştirmek için şiir söylüyor gibidir. Ezilenler, düşenler, sevgiden ve ilgiden mahrum bırakılanlar, çirkinler ve daima çocuklar. Bu vurgularla söylediği şiirinde güncelin izi de belirgin. Tecrübe, insan eyleminin değerini gösteren bir birikim şeklinde şiirde de önemlidir. Şairin yaşayan dünyasının şiire dökümü aynı zamanda. İnsanlıkla ortaklığımızın ve aynı zamanda biricikliğimizin nişanesidir tecrübe. Bilgiye ulaşmamızın kaynaklarından biri olarak tecrübeyi aldığımızda hayatın ve eylemin özünü daha berrak kavrarız. Günlük pratiklerin bizi çektiği yüzeysel alanlar da dahil, ruhi mertebelerin çoğunlukla kayıt dışı derinliğidir. Dilek Kartal hem günlük hayatın yüzeyinde –mesela bir dolmuşta- hem de zihinsel sürecinin metne yansıyan verilerinde tecrübesini rahatça aktarıyor. Bütünüyle özel bir deneyimin dil yoluyla aktarımının imkânsızlığını gözetirsek şiirde tecrübenin kurgusunu sağlam kuruyor diyebiliriz.
Çeşitli buluşların dile kazandırdığı anlama ihtiyaç duymadan, kelimeleri olduğu gibi tecrübenin zenginliği, dilin kıvrak ve kendinden emin tonuyla kullanıyor. Hesap sorma tavrını öne çıkarıp samimiyetle kalabalıklara karışıp onlardan biri olma arzusuyla konuşuyor. Şair, insan olmanın ne’liğine dair bir sıkışma hissediyor ve bu sıkışma dilin eğilip bükülmez ritmine teslim oluyor.
Hayatın tek hakikati acıdır sanki bu şiirlerde. İnsanın mayasındaki asli unsur, kadınların, çocukların, oğulların yaşarken göreceği gibi acı’dır. Aşkı yüksek ve ideal bir yerde tutmuyor, belli ki aşka pek inanmıyor, hiçbir detaya humorla yaklaşmıyor, daima ciddi. Bu kadar acıya rağmen temel eğilimi acıyı tasfiye etmek değil yine de. Freud’ün tarif ettiği nevrotik yani sürekli bahanelere sığınan şairin kaçıverdiği hayal ve fantezi dünyası yer almıyor Çifte Açmaz’da. Tıpkı adı gibi kitabın şiirleri, iki seçeneği de kurtuluşa çıkmayan hayatlara ait.
Yazdıklarının başka bir anlamı bulunmuyor Kartal’ın. Çıkışsız, dağılmış, anlamış, yalnızlığını ve olan biten karşısında anlamsız bırakılmış hayatını anlatıyor insanoğluna. Kendini bu kalabalığa katıyor, günlük yaşamın iç sıkan detaylarını bile katarak şiirinde yaşıyor.
Çifte Açmaz’ın 27 adet şiiri arasına dağılmış çeşitli sorulardan oluşan şiir başlıkları var: niye? (s.9), nasıl? (s.26), kaç? (s.41), hangi? (s.70). Ayrıca çocuklar vardı çocuklar gene var (s.19) adlı şiirinde bu kaçıncı?, silahlarına mı güveniyorsun?, yoksa? şeklinde sorular da araya giriyor. Soru sormayı önemsiyor şair, zihni çoraklıktan kurtarmak için önemli bir taktiktir bu. Fakat cevapsızlık hissi vermeye başladığında şiirde çok fazla kullanmamak gerekir. Sorular kadar emir kipleri de zengin Dilek Kartal şiirinde. Şiirsel ritmi arttıran bu fiiller, şairin dilinde acının ifade edilirken uğradığı hız gibi tezahür ediyor. Acı ne kadar yoğunsa acının sahibinin kendini ifade etmesi o kadar hız kazanır.
Diğer yandan, belki de güncel ve gerçekçi olmak adına şiirselliği değil direkt aktarımı gözettiği bazı bölümler var Kartal’ın şiirlerinde:
bugün o kızla buluştum, blogdan
yüzü hiç instegramındaki gibi değildi
sıkılmış oradan da gidecekmiş
yeni bir hesap açmış tivıttırda (nazlı bu: dostum. reelden, s.40)
sahiden
sevemez misin beni
28 rt, 33 fav alan hikmetler saçmasam (eksik kalsın, s.32)
Gündelik dili şiirde eleştirel bir biçimde kullanırken mekanikleşen bir edaya bürünebiliriz. Bu bahiste Terry Eagleton’ın yorumu şöyle: “şiir belli etkiler yaratması amacıyla dilin belli bir şekilde örgütlenmiş halidir ve bu anlamda gündelik konuşmayla pek çok ortak noktası vardır. Konuşma diliyle arasındaki farklardan biri, gündelik ifadelerin çoğunlukla kendi amaçlarına ulaşabilmek amacıyla sözcüklerin lezzetiyle dokusunun üzerinden hızla geçip gitmesidir.” (Şiir Nasıl Okunur?, Ayrıntı yay. 2015, s.134)
Sahiciliğinin yanı sıra şairin şiire yaklaşımını özetleyecek güzel bir ironi örneğine de rastlıyoruz kitapta:
ne kösnül bir sarkacın burgacından
esrimiş degajlar çekebilirim dünyaya
ne de eprimiş bakışlar
küflü peynirimin terliğe ters köşe terinden
tin ve töz. ve usumun yamaçlarından
yarı beline kadar sarkan bu üzünç
hiçbiri, çok şükür hiçbiri meselem değil. (sana’ta inat, s. 27)
Kartal’ın mesele ettiği konularında bir tutarlılık ve devamlılık işaretidir ikinci kitabı Çifte Açmaz. Onun şiirinde dokunduğumuz gerçek bir ateş ise yakıcıdır, bir buz ise dondurucu. Başka türlüsü olmaz. Boğazı düğüm düğüm olsa da duraksamadan konuşan bir şiiri var. Çünkü görüyor, hissediyor ve canı yanıyor.
Zeynep Arkan, Dergâh Dergisi – 326
İZDİHAM